dağ-kaya




Büyük bir kayanın
Küçük bir dağın içindeyim.

Kenarından dolaştım
Üstüne tırmandım, çıktım, indim
Dağ-kayadan.

Bir yamacı adımlayarak etrafına dolanırken
Onu oyup içinden akan
Ve aktıkça beyazlatan yağmurların
Bir zamanlar birer şimşek olduğunu gördüm.

Yamacının eteğinden yüzlerce basamağa adım attım
Kim bilir kaçıncıda unuttum niyetimi.

Yukarı çıktıkça yankılanan bir görkemle seriliyordu aşağıda
Dağlar ve bulutlarla sonlanan diyarlara değin
Göle serpilmiş adacıklar ve yarımadacıklar yemyeşil,
Birkaç basamakta bir sessizliğin tonu değişiyordu.

Yukarısı göğün insanlara göre bir seviyesi değildi
Koca kara kuşlar kanatlıyordu göğü
Ve bulduğu herşeyi kamçılıyordu rüzgar
Dönen başımı alıp
Merdivenlere sığındım.

İçinden inerken; keskin soluyarak
Dağ-kayaya dokundukça
Dokusundan sızan suyla ıslandı parmaklarım
Yosunları yaşadım, gölgede kaldım, nemi kokladım
Oyuğunu soludum dağ-kayanın
Eski rüyaları anımsadım.

İçine girdim, arkama aldım dağ-kayayı
Sırtıma yükledim
Güvenli, kaba ve gittikçe zehre dönüşen
Bir sarılışı vardı küf kokulu yarığının.

Merdivenlerin arasında durdum inen ve çıkan
Dağınık
Zigzaglar yapan ve labirentlere dönüşen.

Kaybolamadım.
Makul bir seviyeye indirdim kendimi.

Koca ve tek bir okaliptüs ağacının
Rüzgarı kesişini dinledim

Acıklı bir erotizmi vardı

Göle dağılmış yarı adacıkların
Sesi hiç yerde yok eden
Rastgele, kuvvetli sessizliğinin ortasında

Şarkı söylerken dağ-kayanın kıyısında
Umutsuzca.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder