Dışardan


Gördüğüm o ki
Acılara aşina ömürler tüketmişiz.
Özgürlük ellerimizde, geleceğimizde sanırken
Hepten tutsak edilmişiz.

Bilmemişiz başka gerçeklikleri
Hep bir savaş hep bir göç varmış etrafta
Yalan ve talan elele yürüyormuş yanımızda
Korkuymuş kemiren içimizi.

Biz güneşin doğuşuna ve batışına
Yani çağlayan her yeni güne
Sadece olduğu gibi hiç bakamamışız.

Medeniyetin sütunu kaldırıldığından beri ilk kez ayağa,

Atıldığından ve sayıldığından beri demokrasinin midyeleri
-sadece erkekler tarafından-

Afrodit’in sırf güzelliğine dayanamadıklarından
Asırlardır içine girip çıkma hakkı bulduklarından kendilerinde,

Tek kere barışın nefesini soluyamamış topraklarda
Özgürlüğü aramak ve barıştan bahsetmekmiş
Hatamız.

Darbelerin ertesi şafağında döllenmiş bir kuşak
Ve çoğunun gizli adı deniz konmuş çocuklarmışız.

Karanlıkta tohumlanmış
Nice fırtınalara dayanmış
Dibine düşen meyvelerinden koca gövdelere tamamlanmış
Zeytinlermişiz biz.

Ve her ne kadar köklerimizden sökseler de
Beyaz güvercinler taşıyormuş dallarımızı ve tohumlarımızı
Hep başka diyarlara.

Gül


Bilmiyorduk dünyaya az biraz güzellik saçmanın
Bir gün koca günahlar sayılacağını
Ve kalkıp o aşkla tenimizi morartacaklarını.

Bilmiyorduk şarkıların böyle acıtacağını.

Bilmiyorduk o sesleri çıkardığımız
İnce tahtaların, tellerin, yayların
Bir gün birilerinin elinde silaha dönüşüp
Canımızı yakacağını.

Güzel kızların, masum kızların yaralarında kanıyor özgürlük.
Ve bil ki
Senin canın yandıkça benimki de yanıyor.

Ama onlar da biliyor ki,
Biz ölmediğimiz sürece
Biz yaşadığımız sürece
Her zaman ve hep daha yüksek sesle
Ve gittikçe daha kalabalık
Söyleyeceğiz barışın ve sevginin en güzel tınılarını.

Korkuları bu yüzdendir;
Onların elinde bir silaha dönüşen bir alet
Bizim ellerimizde her zaman söyleyecek şarkılarını.

Dilerim hiç vazgeçmesin ve daha yüksek ses versin
Yankılansın, yayılsın, dillensin, dinlensin
Ufukları aşsın ve her yere ulaşsın
Acılarımız, yaralarımız
Birilerinin umudu olsun.

Dilerim onların şiddeti
Bizim ellerimizde, sözlerimizde özgürlüğe dönüşsün
Ve başka insanların geleceğinin gülümseyişleri olsun.

En çok bizden korkuyorlar evet
Senden ve benden
Şarkılardan, şiirlerden, gülüşlerden korkuyorlar
Kadınlardan, kızlardan, doğurandan ve değiştirmeye en muktedir olanlardan
En güçlerinin yetebildiğinden korkuyorlar bir yumrukla
Ve en güçlerinin yetmeyeceği
Seslerimizden, sözlerimizden, varlıklarımızdan aynı zamanda.

Biliyorlar ki en çok bizim gücümüz var özgürlüğü anlatmaya.
Bizimle yaşayacak ancak bizimle son bulmayacak
Ama bizimle gittikçe daha da çoğalacak bir düşün bu.

Ve Kaf Dağı’nı aşmamız gerekse de
Yanmamız, dövülmemiz, kanamamız gerekse de yaşayacağız.
Ve susmayacağız.

Yaralarımızda yeşeriyor özgürlüğün umutları, unutma.

Kelebek


Bir gün çok içtik, çok eğlendik, çok yükseldik.
Sonra ben yere düşmüş, kafamı çarpmışım.
Beni bir kenara koymuşlar, uyumuşum.
Onlar dansetmeye devam etmişler yıldızlarla
Üzerime aynı yıldızları örtü diye örtmüşler.

Sabah uyandım, pırıl pırıldı gün, hava su ışıl ışıldı.
Ama herkes uyanmaya başladığında hayat bir garipti.
Hepsinin yüzünde bir kızgınlık, bir öfke, kötü bir şey vardı.

Ortada bir yanlış vardı.

Kimse birbiriyle konuşmuyordu
Ve kimse benimle.
Kızların yüzünde hüzünle dökülen bakışlar
Erkeklerin gözlerinde bir isimsiz öfke vardı.

Teker teker yapıştım hepsine sordum
‘Ben miyim sorun’ diye
‘Değilsin’ dediler ve yüzlerini çevirdiler.

Çok ısrar ettim, öyle çok ısrar ettim ki
Gözleri kızgınlıktan haykıran bir tanesi şöyle dedi

‘Sen uyurken sana dokunduğunu gördük birinin’

Hemen haysiyetsizi itmişler,
Baygın beni daha bir kenara çekmişler
Ama o koyu öfke tutamaz kendini;
Bir de arkadaşlarım birbirine girmişler.

Baktım ki ortalık yandı yanacak bu sinirden
‘Boşverin, en azından uyuyordum, ben hatırlamıyorum’ dedim
Gözlerimi, küfürlerimi  denize terkettim.

Kızgınlıktan sözleri kesilmeye başlayınca birinin
Gitmiş ve daha üstlerden biriyle konuşmuş
‘Bak’ demiş
‘Yerinde böyle şeyler oluyor, bunlar iyi değil, güzel değil’ demiş.

Üst beni çağırdı yanına
‘Bir şeyler geldi kulağıma’ dedi ‘hoş olmayan şeyler’
‘Sonra ben herkese sordum iyice araştırdım’ dedi
‘Öyle bir şey hiç olmamış
Öyle bir şey yok’ dedi.

Kafamı sola çevirdim
Karanlık odasının o ufacık dünyasının sıkışık penceresinden
O uçsuz bucaksız
Naif ve haşarı
Pırıl pırıl suya baktım.
Sözleri kulaklarımda yankılandı.

Bir şey söylemedim.
Gözlerime denizi yapıştırdım.
Odasından çıktım.

Ne üzerimde pis dokunuşları vardı hasta bir sapığın
Ne aklımda reddeden sözleri bir diğerinin.

Benim aklım da ruhum da hepsinden öteydi.

Ama arkadaşlarıma şöyle demek isterdim
‘Öfkelenme, kızma,
Biz de verebiliriz ona karşılığını
Biz de gösterebiliriz hatasını’

Diyemedim.

Nasıl anlatılırdı
Uzantısını gururu yapmış,
Gözleri bir insanı değil,
Bir kadını, bir kızı değil,
Irmakları, bulutları, kumları değil
Sadece etraftaki delikleri gören bir erkeğe
O deliklerin sahibinin de bir insan olduğu
Bir insanın tenine, etine
İstemediği takdirde dokunulamayacak olduğu.

Nasıl anlatılmalıydı bir insana
Başka bir insanın da
Bir insan olduğu.

Ve hafızamda bir gözleri kaldı arkadaşlarımın
Bir de o reddedişin mavi denizi.

Ama biliyorum ki hiçbir su temizleyemeyecek
Alıp götürmeyecek
Bu berbat, bu korkunç
Bu dünyanın her yerinde
Bu dünyanın pek çok kadının, kızının
Her gün başına gelenleri.

gün/dün



Acının ve hüznün
Döllerinden
Masumca
Doğuyor
Öfke.

Günlerin sonunda güneş batmıyor, kaymıyor, kaçmıyor,
Biz dönüp gidiyoruz
Ama yüzümüz ona bakakalıyor her akşamın başında.

Önce yanmış
Sonra sönmüş ve yeşillenmiş bir dünyadasın unutma
Ve gittikçe kuruyup toza döneceksin sonunda.

umutsu



Bazen kayboluyorum biliyor musun
Boşlukta bir yerlerden düşüyorum
Bir boşluk oluyorum.

Sonra boş bir havuzun kenarına ulaşıyorum
Kuşların yuvaları var
Ve sarı kızıl uçuyorlar.

İçimde bir umutla duruyorum.

Bir hikayeye başlıyorum
Ama hikaye kendini gidemiyor.
Bir hikaye istiyorum
-mış’ olacakken
-mış gibi’ de kalıyor.

Göğe bulutlar toplanıyor
Bulutlar havuza doluyor.
Sonra çocuklar geliyor
Kahkahaları havuza giriyor.

Aklıma gülemeyen çocukların sesleri geliyor
İçimin orası hiç iyileşmiyor.

Güneş batışları bulutlardan başka bir yerlerin varlığını yansıtıyor.

Havuzun suyu gün geçtikçe koyulaşıyor
İçimdeki umutlar koyulaşan sularla sönüyor
Kuşlar yükselen duvarlarla evlerinden oluyor
Onlar gidince sesleri de gidiyor.

Umutsuzluğun derinini bildikçe
Umut artık edilmiyor.