kasaba


Kasabanın varolduğundan beri kim bilir kaçıncı puslu son baharı
O apartmanın 3. Katında
Evin bir ucunda birimiz pencereden kilisenin bahçesine doğru
Diğerimiz arka balkondan apartmanların dar avlusundaki
‘kim bilir hangi boşluğa’ bakıyor.

Şangır şungur yağmurlar indiriyor
Pencereler açık
Ters rüzgar içerde, yağmur da öyle.

Tedirgin bir mutluluk veya
Huzurlu bir mutsuzluk var kasabanın yüzünde.

Kimi sokaklar ve kimi son baharlar hiç peşini bırakmıyor insanın...

Zamanın garip bir yırtığında duruyor kasaba;
Her gece altı üstüne gelen şehrin bir kıtasında
Bir boğazın kapısına kıyılanmış, burunlanmış anılarımız
Bir güzel duruyor.

İçimizde bir sıkıntı var ama hep havalara yoruyoruz,
Boğazın akıntılarına,
Biraz daha güneş batırıyoruz bulutların izin verdiği kızıllıkta
Denizden gündüzü yalayan bir rüzgar esiyor güneş gidince
Sahilin çimleri bir nem salıyor
Üşüyoruz.

Günün tam bitmemişliği
Ve gecenin tam başlamamışlığı arasında bir rahatsızlık vuku buluyor
Bu vakit geçince havanın karanlığı iyice çöküp,
Akşam üzerinin sisini basıyor
Bir yanımızda kedi, diğer yanımızda köpek çetesi parkta
Oturuyoruz.

İlerideki duvarlar yakın kılıyor kendini,
Puslu gece girip çıkıyor vücutlarımıza sessizce
Bir sessizliği okuyoruz o geceye.

Trafoya tırmanıyoruz sırayla
Ve bir mahallenin
Tüm elektriğiyle yıldızlarına aynı anda çarpılıyoruz.

Devam ediyoruz
Gecenin nehrinde kürek çekmeye
Çünkü o gece de bitecek
Ve o hava aydınlanacak
Ve bir uykunun pençesine düşülecek
Ve yorgunluk ve baygınlık
Hiçbirşeyin uykuyu bölmesine izin vermeyecek

Bir son bahar daha bitmeyecek kimi sabahları akşamüstleriyle karıştırmadan.

Herkesin gözünde aynıydı kasaba
Ve herkes kendinde başka yaşadı kasabayı
Olmayan bir yerlerin ışıkları geçti evlerin içinden günde birkaç kere
Bir de kedilerle köpekler...
Onlar bilirdi isimlerini.

Şiirli hatıraları kaldı şimdi herşeyin
Günlerin kokusuyla birlikte gelen
Sessizliği ağır, sessizliği acı masalarda can çekişmiş muhabbetlerin.

Herkes ayrı zamanlarda  terketmek zorunda kaldı kasabayı
Herkes bir garip küskün ayrıldı

Ilık diyarlara tükürdü kasaba hepimizi.

ek


Uzun bir masada oturdum
Kırmızı rugan sandalyeleri vardı
Günler bir ırmak sesinde aktı

Kendimi aştım
Dışardan baktım
Ama bir daha içeriyi bulamadım

Yersiz kahkahalar attım

Yalnız kalmak  -bunca yıla ve yola rağmen
Tek gitmek, tek uyumak, uyanmak, koklamak
Tek yemek, tek pişirmek, tek karar almak, karar vermek

Tekinsiz bir cazibe katıyor insana.

Karşındakinin yüzünde
Herhangi biri olduğunun kesinliği
İle
Belki tek olan olabileceğinin zavallı umudu.

Uzun bir masanın her yanına oturdum
Kırmızı rugan sandalyeleri vardı
Ay suda doldu
Geceler bir ırmak sesinde aktı

Bazen başka bir tekdüzeliği merak ettim

Birikmiş acılarla oynamayı değil
Bu sefer daha iyi bir şeyleri denedim.

dağ-kaya




Büyük bir kayanın
Küçük bir dağın içindeyim.

Kenarından dolaştım
Üstüne tırmandım, çıktım, indim
Dağ-kayadan.

Bir yamacı adımlayarak etrafına dolanırken
Onu oyup içinden akan
Ve aktıkça beyazlatan yağmurların
Bir zamanlar birer şimşek olduğunu gördüm.

Yamacının eteğinden yüzlerce basamağa adım attım
Kim bilir kaçıncıda unuttum niyetimi.

Yukarı çıktıkça yankılanan bir görkemle seriliyordu aşağıda
Dağlar ve bulutlarla sonlanan diyarlara değin
Göle serpilmiş adacıklar ve yarımadacıklar yemyeşil,
Birkaç basamakta bir sessizliğin tonu değişiyordu.

Yukarısı göğün insanlara göre bir seviyesi değildi
Koca kara kuşlar kanatlıyordu göğü
Ve bulduğu herşeyi kamçılıyordu rüzgar
Dönen başımı alıp
Merdivenlere sığındım.

İçinden inerken; keskin soluyarak
Dağ-kayaya dokundukça
Dokusundan sızan suyla ıslandı parmaklarım
Yosunları yaşadım, gölgede kaldım, nemi kokladım
Oyuğunu soludum dağ-kayanın
Eski rüyaları anımsadım.

İçine girdim, arkama aldım dağ-kayayı
Sırtıma yükledim
Güvenli, kaba ve gittikçe zehre dönüşen
Bir sarılışı vardı küf kokulu yarığının.

Merdivenlerin arasında durdum inen ve çıkan
Dağınık
Zigzaglar yapan ve labirentlere dönüşen.

Kaybolamadım.
Makul bir seviyeye indirdim kendimi.

Koca ve tek bir okaliptüs ağacının
Rüzgarı kesişini dinledim

Acıklı bir erotizmi vardı

Göle dağılmış yarı adacıkların
Sesi hiç yerde yok eden
Rastgele, kuvvetli sessizliğinin ortasında

Şarkı söylerken dağ-kayanın kıyısında
Umutsuzca.

sırmak



Gözünü açtığında bulutların üzerinde, kayaların kıyısından ilerlemekteydi
Şaşırmadı
Artık emindi evinin çok yükseklerde bir yerlerde olduğuna.

Yanında, yamaç aşağısına doğru çayırlar  -ama ne deli yeşil çayırlar
İniyor
Ve bulutlar altında kayboluyordu.

Sonsuzluk işte buydu, burasıydı;
Sonunu göremeyeceği, bilemeyeceği kadarıydı.

Uykuyla uyanıklık arasında
Her yol kıvrımı ardında birkaç güneş daha doğdu ilerlerken
Ve yeşil canlılar garip bir salınışla atıyordu çiyleri
Üzerlerinden.

Ulaştığı yer
Bir ırmağın kıyısıydı;
Etrafına ufak bir orman sardığı
Koca bir şehrin göbeğinde akan

Suyunu
Gecelerin yoran rüyaları
Sabahların dingin ilk ışıkları
Ve yeri titreten gökgürültülerinin suladığı.

Yüzü kendine yansıdı
Bir görüş zamanıydı

Gövdesi yosun tutmuş,
Yaprakları ve meyveleri çürümeye yüz tutmuş
Bir limon ağacının gölgesinde

İki kendi gözgöze geldiğinde.

delta


/

Ben
Buraya gelirken
Kendimi de getirdim.

Bir kumsalın ırmakla birleştiği garip akıntılara yürüdüm.

Sonu olmayan bir sahilde
Hava geç ve uzun kızarırken
Sessizliğin ufku gittikçe uzaklaştı.

Kendimin birazını akıntılara döktüm.

Hava morarırken geri döndüm.
Ait olmamanın, hep başka sokakları yürümenin,
Kestirme yolları bilecek kadar uzun kalmamanın bir yerde
Yorgunluğuyla.

Kumlarda sular garip çekiliyordu.

Mümkün olmuyordu düzenli bir sükun.
Sulayıp çiçek açtırmıyordum bitkileri
Uzun zamandır.
Kedilerle konuşmuyor
Ve aslında konuşmuyordum pek.

Sesimi saklıyordum içerde
Cümlelerimin, düşüncelerimin sesini.

Artık çok yükselemiyordum ama çok sağlam bi düştüm.

Başkalarının gözünden gördüm kendimi, çarptım, ezdim,
Darmadağın ettim.
Ve sonra değişmiş olmayı diledim.

Ama neye olduğunu pek düşünmemiştim.




//

Bir öğlenin sonra gölgelerini yüklerken tok bulutlar
Ormanda bir patikayı
Tırmandım.

Korktum.
Ve kızdım
Yalnızlığıma.

O sırada
Tam tepede beyazlar giymiş birkaç yerliyle karşılaştım
Gölgeye geçmeden güneşle vedalaşıyorlardı.

Korkularımın yersizliği
Aşağılar bir bakış fırlattı suratıma.

Yamacı indim.

Kara bir daireyle ırmağa bıraktım kendimi.

Bazen başıboş aktım
Kimi zaman akıntılarla kenarlardaki dallara sürüklendim.
Kayaları sezdim.

Ve yalnız akmanın ne kadar suyun elinde olduğunu kabullendim.

Kendimin birazını daha akıntılara döktüm.

Hiç görmediğim koca gövdeli ve çok uzun ağaçlar gördüm
Tepelerinde birer balon gibi yeşil uzantılarıyla
Diğerlerinden farklı duruyorlardı hayata.

Zaten başka çarem yoktu
O yüzden sadece
Sürüklendim..

Zamanın henüz daha ıslanmayan ırmağının
Denizle kavuştuğu
Ve güneşin mosmor kızardığı dünün ağzında
Sakince
Irmağın kumsalla birleştiği o kıyıya vurdum.

heyelan 3


Sonra kayboldum.

Sadece buramda
Ve belki az önce geçmiş olmuş bir şimdide varolabildim.

Saçma azarlar işitir buldum kendimi kendimden.

Sözcükler her şeyin yerini doldursa da
Oturup harfleri birbirine yapıştırır
Boyut katmaya çalışır buldum kelimelere kendimi.

Bir düş
Dinleyen anlamadığında mı yitirir manasını
Yoksa düşün kurucusu mudur
Tüm manayı elinde tutan.

Acaba bir düş
Kimse onu kurmadan
Başıboş

Nasıldır
?

heyelan 2


Emanet gibi duruyordu hayattan zevk almaya çalışmak;
Üzerime yakışmıyordu sanki.

Koca bir dinginliğe atlamak
Daha çok susmak
Yağmurları ve mevsimleri durdurmak istedim.

Bir uyku bulutunun düşsüzlüğüne gömüldüm.
Bir an için bir bulutun umursamaz tutarsızlığını
Hiçe saydım.

Gölgem uzadı.
Başım kayboldu.

Zamanın kendisi değil
Kendi’nin etkisi acımasızmış
Bunu anladım.

heyelan 1


Bir sinek ısırmıyor
Adeta etinden et koparıyor.

Onu da sessiz ve öfkesiz karşılıyorsun.
Geçiştirebiliyorsun tüm sıkıntıları.

Ne zaman biteceğini sormuyorsun artık
Sadece dengeleneceği zamanı bekliyorsun.
Çoğunlukla bekleyişinde kaybolup,
Unutarak.

Karşılaştığın yeni şeyleri anlamaya çalışırken
Eskinin koyu deneyimleri
Olduğundan farklı resimlerini çiziyor şimdinin sana
Aslında.

Hiçbir şeyi onun olduğu gibi göremiyorsun
Kendi gözünden başka.

Bir şeyleri düzeltiyor olduğun hissi
Şefkatli bir görkemle kucaklıyor seni
Evet ama, gerçekten, cidden işin özünde
Neyi?

Hayvansı güdüler büyüyor içinde
İletişimler, temaslar, konuşmalar, tavırlar, her hareket
Başka bir öyküyü,

Geçmişin yaşanıp bitmemişliğini
Ve
Geleceğin olasılıklarını sezdiriyor sana.

Hep bahsi geçen şimdi,
Tek olamayacak kadar tehlike ve tanım altında.

Sakince,
Ortak bir yokoluşu soluyoruz bir arada.