aslının rüyası


Bir gemiden söz ediyorsun;
Açık denizde
Ve kalabalık.
Öncelikle herşey normal
Sakin sular..

Ardından ölümler başlıyor diyorsun,
Bir salgın, bir kör oluş..
Kimin öleceği belli değil;
Kimin çıldıracağı.
Kuşku kemirmeye başlıyor gemiyi.

Ölümler artıyor.
Cesetler depoya tıkılıyor.
Nemli ahşaptan leş kokuları
Güvertede leş kokuları.
Herkes korkuyor.
Herkes endişeli.

Birileri diyorsun,
Birilerini öldürmüş.
Ve yaptıklarının korkusundan,
Cesetleri sığamadıkları depoya değil,
Geminin bir yerlerine saklamış.
Gemide artık korku bulaşıyor.


Güvertede günler,
Denizin ortasında,
Ve endişe içindeki gözlerle birlikte,
Çürüyen organların kokusunu götürecek bir rüzgar bile esmeksizin
Ve o leş kokuları terlerken derimize sinerek
Geçiyor.

Karaya ulaştığımızda bizi karşılayacak bir tır var.
Cesetleri yok etmemiz gerek.
Cesetleri kucaklıyoruz.
Cesetleri taşıyor ve yakıyoruz
uçurumdan aşağı gelen rüzgar harlarken ateşi.
Herşeyi gören şöförü ve kaptanı da öldürüyoruz.
Şahitler de artık yok.

Bir avuç insan
O her zerresine ölü parçalar sinmiş gemiden
Her eşyamızı topluyoruz.
Senin yerde renkli gözlerin var.
Onların tozlarına kadar.

Yolun bittiği sonundan başlıyoruz.

kayıp bölge


Kayıp bölge;
Aramız.
Ben hergün gibi geçiyorum
Sen hiç evden çıkmıyorsun.

Seslerin sarı dökülüyor sokaklara
Tadını bilmiyorsun bulutların
Merakından
Çok sarkma pencereden.

geride kalanlar


Çünkü dünyanın geri kalanı

Mutsuz.
Aç.
Savaşta.
Ölmüş.
Ölü.

Anlamıyorsun;
Silahları var.

Topluca ölüyorlar
Sen ben yalnızlıktan yakınıyoruz.

Onlar beraber ölüyorlar.

sanrı mektuplardı


sesi açma diyorum
sus
yalnız kalmak istiyorum diyorum.
ne istiyorsam tersini yapıyorum.
rezalet bi karıyım.

biraz bilek sızısı arıyorum
kan revan
ve etin sızıntısı
toparlar, bir araya getirir dünyayı.

ensemde saçlarıma takılmış ördek yavruları var
olmayanların hataları  yaşanıyor.
ördekleri travertenlere fırlatıyorum.
ardından tüm çimenler dilim oluyor.

çimenlerdeki onların tenleri kokuyor
ateşler içinde tüm delikleri.
ve birbirimize aşkımızdan onlar korkup kaçıyorlar
ve biz birbirimizi severken öldürüyoruz.
ama onlar koku almıyor.

suçu atacak birileri olmasa da aynı.
sevilesi bir gerçekliğimiz yok
yalnızız.
kokan, ancak koklayamayan ve korkan onlar.
böyle kıyamette cesaretleri çalışmıyor.

kendimize sarılıyorum.
tırnaklarımız saçlarımız uzuyor
ölü parçalarımız uzuyor
ve onlara sarılıyorum
hissiz parçalar arafta dağılıyor.
hangi hakaret daha gerçek?

intiharın serin yollarını sorguluyoruz
rezalet durumda içer organlar.
oysa aslında güzel olanlardı
bunca nefretten önce.
peki bunca ruh nereye sığıyor ?
yalanlar  mevsimlere göre sökük...

huzur ve hüzün peşpeşe
ve hergün sonsuzluğun parçası olduğuna göre
heplikte şaşılacak bir şey yok

tabii


çok durgun
-çok yavaş, sular- gibi.
ama tam içinde
dingin suların / gözlerin olmadığı bulanık.
çok sessiz ve agır hüzün
tüm varlığıyla kucaklanıyor
hiç olmadığı kadar yakışan.

-tuzaksız zamanı bekleyen
çünkü kendi bir tuzak olan-

hükmeden korkuysa eğer
bu acınası olurdu.
o yoğunluk zamanın süpüremeyeceğiydi.
hayallerine düşkün
olmayanların güzelliği
bütün olasılıkları sular.
tabiat.

kasıklarım 2

Son olarak;

Adamın biri tüm zamanlardan bir anahtar yaptı.

Ve boktan manzaralı bir deniz kenarına astı.

İnsanlar önünden geçip gittiler.

Ve ben o anahtarları görüp,

Akreple yelkovanı denize attım.

Tiz sesler geldi denizin içinden.

Sular sarmaladı,

Yuttu zamanı.

Kimileri gitti,

Renkli tutkallarla saçlar yapıştırdı göğün kel yüzüne.

Ve hala yaza kaşınıyor kasıklarım.