NasıL

2011

Bir gün sözcükler yasaklandı, kelimeler.
O gün herkes sokağa döküldü.
Ve bir sıvı gibiydi topluluk;
Çok, çok uzun bir caddede şekillendi.
Aktı sözcüklerini terketmemek için.

Zaman içinde
Zamanın eskisinden gelme, her kıvrımında tarih barındıran
Rengarenk kültürler karmaşasının
Kafa karıştıran, baş döndüren, hayret ettiren ne kadar güzel binası varsa
Bir bir başladılar betonla, dümdüz kaplamaya.
Ve dikmeye göğe şirk koşan, hissiz binalar buldukları her noktaya

Bir gece şarkılar yasaklandı yaşadığım sokakta.
Yaka paça götürmeye çalıştılar gitar çalan bir genci karakola.
Mavi giyinmişlere ‘yapmayın’ dedim.
Sonu kötü oldu,
Bacaklarım, sırtım, bileklerim, kollarım mor oldu.

Acaba her kızın yanında birkaç dostu var mıydı nezarete götürülmeyi göze alabilen,
‘Yapmayın, böyle olmaz’ diyen, polisler bacaklarını arabanın kapısına sıkıştırırken.
Acaba her kızın sabahın 5’inde bir karakoldan arayabileceği avukat bir babası var mıydı.
Acaba herhangi bir kadının hayatta kalmak için kesinlikle bir adama mı ihtiyacı vardı.
Ama bu mantıksızdı.
İnsanlık, çok derinlerde, defalarca sıkışmış ve tekrar açılmış bir yaraydı.

Acaba mosmor vücudum için bir ‘hiçbir şeyi yoktur’ yazan doktorun
Ya da
Beni hem döven, hem doktor kontrolünde perdeyi açıp açıp vücudumu
-o gülüşüyle izleyen
O mavi giyinmişin vicdanları hangi karanlık delikte saklanmıştı.

Hemen bir dava açtılar;
Müzisyen çocuğa, onu korumaya çalışan bana ve beni korumaya çalışan arkadaşlarıma.
Mavi giyinmişlerin işini zorlaştırmak ve toplumun huzurunu kaçırmaktan;
Haşmetlilerine olan korkuları pekiştirecek, bitmeyecek ve yok olacak önemsiz bir hadise daha.

O geceki mavilileri bir daha görmedim duruşmada,
Gencecik, ruhları boş, mavi giyinmiş, bambaşka çocuklar vardı karşımda.



2012

Sokağa çıktığımda, bir parkta göğe, bir kıyıda denize baktığımda
Mavi giyinmişler hep uğradılar o günden sonra yanıma,
Veya yanımda kim varsa, yanımıza.
Kimliklerimize baktılar, suçlarımıza,
Asker kaçıklıklarına baktılar, bize baktılar,
Bana baktılar, baktılar, baktılar.
Dokunmadılar.
Baktılar.

Bir gece kapım çaldı,
Mavi giyinenlerin bu sefer yepyeni bir haberi vardı;
Evim, yani benim kedili ormanım
Onlara göre yeşil dumanların ve hayasız kahkahaların saçıldığı bir günah yuvası,
Uyuşturucu ve fuhuş diyarıydı.
Korkumdan değil ama içim bulandığından
Güleryüzle ve nazikçe yolladım onları yollarına,
Tüm tehditlerinin yanında.

Sonra topladım eşyalarımı çantama
Taşındım güneyin makilerine ve turkuaz sularına.



2013

Ülkenin gençlerinin bir kısmı akıl hastanelerine düşüyordu hızla o ara,
Bir kısmı morga
Değişik kimyasallar sıkılmış otlar yardımıyla.

Çok vakit geçmedi, halihazırda zaten bahardı
Mavi giyinmişler bu sefer o şehrin ortasındaki tek parkı, yeşilliği kararlıydı ortadan kaldırmaya.
Bunu duyan, orada yaşayan, çalışan, yürüyen, varolan, seven insanlar doluştu parka;
Ağaçları kurtarmak vardı akıllarında.
Ama mavi giyinmişlerin farklı planları vardı komutlarında
Sıkmaya başladılar çılgınca fışkıran suları, kimyasal gazları
Ve ateşlemeye plastik mermileri insanlara.
Ve o mermilerden biri denk geldi, çarptı
Bir kıza,
Bir arkadaşımıza,
Tam kafasına.
İşte o andan sonra
Daha çok insan akmaya başladı parka
Ve daha çok şiddet akmaya başladı parkın etrafında.

Ve o güzel kız, o canım eski güzel kız olamadı
Ve ellerini, vücudunu eskisi gibi kullanamadı bir daha.

Hepimiz hangi şehirdensek ya da hangi şehirdeysek gittik parklara
Ben o kızın başından vurulduğu parka ulaşıp, kardeşimle buluştuğumda
İlk gazımız sarıldı bize birbirimizden önce coşkuyla.
Sonra tüm şehirler günlerce, gecelerce, aylarca gaz altında
Yaşlılar gündüz parkta, geceleri penceresinde elinde tencere tava,
Apartmanlara sokak kedilerini ve köpeklerini saklamakta,
Kötü çocuklar ise gündüzleri işte, geceleri sokakta,
Çantalarında gaz maskesi, deniz gözlüğü, sargı bezi, mide ilacı ve limonla.

O kültür çeşitliliğinden çıldıran ülkenin
Tüm birbirinden farklı ırkları, birbirinden farklı düşünenleri, birbirinden farklı inananları
İlk kez böyle yanyana, kol kola, birarada
Haykırdı en güzel şarkıları ve kaçtı mermilerden birarada
Ve sarıldı ve yardım etti ve kardeş olduklarını hatırladı ilk defa.

Parkın adı geziydi ve bizi bir araya getiren bir ağaçtı, yeşildi, bir nefesti.
Kısa da olsa ya da sonsuzlukta uzun bir an da olsa, biz bir ütopyayı yaşadık orada.
Kuralsızdık, organizasyonsuzduk, özgürdük, güler yüzlüydük.
Mütemadiyen gazla zehirleniyorduk
Ama ne ağaçları ne barışı ne güler yüzlerimizi bırakmıyorduk.
Piyanosunu getirip konser veren de vardı, namaz kılan da
Cıgarasını içen de, sevgilisini öpen de
Polise kitap okuyan da,
Anneler zincir kurmuşlardı parkta.
Koca bir şehrin ortası,
İçine binlerce yılın, her yerin insanlarının tarihi kazınmış bir şehrin ortası
Çalkalanıyor, dalgalanıyor ve gülümsüyordu
Böyle birbirinden farklı, böyle bir arada olmanın ihtişamıyla.

Ama işte o anda, tam o anda,
Çocuklar, genç çocuklar,
Ekmek almaya giden çocuklar
Gülüşünden masumiyet silinmemiş çocuklar
Çocuklar, daha yarınlarının hayalleri yeni yeşeren çocuklar
Kalktılar önce hastanelerin yoğun bakımlarına
Sonra yıldızlara gittiler mavi giyinenlerin kurşunlarıyla.

Ve hepimizin içinde kocaman bir yara açıldı ondan sonra.



2014

Daha bu yıl başlamadan
Çok ama çok zengin adamların, çok fazla paralarını ayakkabı kutularında kaçırdığını öğrenmiştik
Ve ülkede bir seçim olduğunda sonuçlar birilerinin istediği gibi gitmiyorsa
Ülkenin trafosuna bir kedinin girerek, elektrikleri kesebildiğini ve sonuçların değişebildiğini.
Ve kimi konuşma kayıtları sayesinde hangi değişik ülkelerle savaş planlandığını,
Kimlerle silah, kimlerle petrol kaçakçılığı yapıldığını,
Vergi diye alınan tüm paranın bunlara harcandığını
Biliyor ve hiçbir şey yapamıyorduk.

Gidilecek, hak aranacak herhangi bir yer kalmamıştı
Asker onlarındı, polis onlarındı, hastaneler de,
Adliyelerde avukatlar yerlerde sürükleniyordu,
Söz dinlemeyen imamlar da işsiz kalıyordu.

Bir toplum olarak gün be gün çaresiz çocuklara dönüşüyorduk
Ve çaresizlik, korkuya evrilerek sinsice zehirliyordu bizi.

Yine bahar sonuna doğru,
O zamana dek adını bilmediğim bir kasabanın dört harfli ismi,
Madeninde olan bir kazayla akıllarımıza kazındı.
Üzerine çimento dökülen adamların son nefesleri hep şuramda bir yara kaldı.
O gün benim de bir şey döküldü sertleşti içimin orasında.
O gün, benim içimde insanın bir parçası,
İnsanlığa umudunu
Kaybetti.

Antik bir kentin kıyısında, yamaçta bir köyde yaşamaktaydım o ara
Bakışlarım önce gümüş savruluşuyla birleşiyordu zeytin yapraklarının
Ardından deli laciverdiyle dalgalarının denizin.

Ve orada, o güzel cennette, ömrümde ilk kez
Birini kendi ellerimle
Ciddi ciddi,
Yavaş yavaş
Ve dünyanın mümkün olan tüm dinlerinin, inanışlarının, hepsinin usüllerine uygun olarak
Sadece bitmesi için tüm bu rezalet ve korkunç ve iğrenç dümenin
Öldürmeyi hayal ettim;
Tüm berbat detaylarıyla.
Ama ne elim uzanıyordu oralara
Ne de öyle birileri vardı arasam da.



2015

Önceki yılın sonuna doğru bir karar salmıştı haşmetlileri
Yeterince yaşı gelmiş olan herkes, zorla askere gitmekten muaftı
Devletin geleceğinin güzel hayallerine 18.000 tl sunmaları karşılığında.
Ve yaşı yeten herkes topladı o parayı borçla harçla.
Yeni bir yıl başladı eli silah tutmayacak olanların içlerinde
O paranın yine de savaşa gideceğini bilmenin huzursuzluğuyla.

Aylardan şubattı
Birkaç gün sonrası sevgililere adanmış şubattı.
Ama uzantıların cinnetinin her yeri şiddetiyle kahrettiği o zamanda
Bir kız, gencecik bir kız kaçırıldı, akşamüstü bindiği bir dolmuşla
Girip çıktılar kaç adam varsa
Ona.
Ve bıraktılar yanmış vücudunu bir kenara.

Ertesi gece çalıştığım barda avuçlandı tüm kızlar sırayla
Tek bir sarhoş adam tarafından, ağzında pis laflarıyla.
Ancak ne kızlar; yani biz, ne delikanlılar, ne bar sahibi bir şey yapmadılar
İzlediler sarhoşun viskilerinin nakitlerini koyarken kasaya.
Gece çıkışta bir iki laf ettim bar sahibine ve gitmedim oraya bir daha.
Ben sokakta uzaklaşırken duydum emrindeki delikanlılardan birinin koca bir tokat yediğini arkamda.

Yine aynı şubatta bembeyaz kar yağdı İstanbul'a
Tüm şehirde kar sessizliği vardı; kartopu oynayanların kahkahaları dışında.
Ve o gece kar toplarından biri bir adamın camına çarptı
Ve o adam çıkıp, kartopunu atmış olan koca bir delikanlıyı bıçakladı.
Ve karın güzelliği yetmedi bu ölümün acısını kapatmaya.

İşte bir toplum böylece tamamen çıldırmayı başardı bembeyaz bir şubatta.



2016

Aylardan yine neredeyse herkesi umuda boğacak bir bahar dahaydı
Ama ortada umuttan bol herşey vardı.
Ülkenin eğitimcileri de sanatçıları gibi dur demek için artık bu gidişata,
En azından aynı ülkenin, farklı tene sahip insanlarının katledilmemesi için doğuda,
Bir dilekçe imzaladılar topluca
“Teröre karşı” dediler, “Barış için!”
Profesörler hemen alındı hapse ve gözaltına
Akademisyenlere ise verdiler uzaklaştırma.
Ve herkese hediye olarak terörist olmaktan bir duruşma.

Yazın ortasıydı,
Kolaylaştırmak ve hızlandırmak için herhangi bir durumdaki en korkunç kararları
Teatral bir askeri darbe şovlandı bir gece
İstanbul'un iki yakasını bağlayan köprü kapatıldı, birkaç adam kurşunlandı
Herkes bakkallardan erzak depoladı.
Ve ertesi gün ve sonraki günler herşey normal aktı.

Ama artık hayatımızda sinsi, olağanüstü bir hal vardı.

Benim uzak bir kıtaya seyahat edeceğim gün
Kardeşimin de başka bir ülkeye bir konferansa uçağı vardı
Ben uçtum kartalın kanatlarında
Onun pasaportuna el koydular daha yaklaşamadan uçağa
Çünkü onun da imzası vardı barış isteyen diğer insanlarla.



2017

Yılın ilk sabahı uyandığımda ülkenin en zengin barını taramışlardı.
Birkaç gün geçti geçmedi, en demokrasi sevenlerin yaşadığı şehrin
İzmir'in adliyesinde bir suikastçi yakalandı
Üzerinde binlerce kişiyi öldürebilecek donanım vardı.

Olağanüstü hal altında bir referandum yapıldı
Pek tabi kediler yine trafodaydı
Ve cumhuriyetin anayasasının ana maddeleri değişti.
Benim terketmiş, gelmiş bulunduğum yer
Bir diktatörlük, belki bir padişahlık aslında,
Artık hem kağıt üzerinde hem yaşamda.

Ben oradan gitmeden,
Sokaklar ölü, selamlar ölü, bakışlar tedirgin ve yerde
Adımlar sessiz, geceler tekinsiz ve gündüzler ümitsizdi.
Herkesin içindeki hasta, korkak çocuklar daha da büyümüştü zamanla.
Sadece huzurla yaşamak veya sadece hayatta kalmak isteyen
Ve hala inadına barış isteyen
Ve bunlar için,
Herşeyini verebilecek insanlar var orada;
Bu gidişat durdurulabilecek olsa.

Şimdi bir kısmı
Haritalardan yerlerini bakmış, vize araştırmalarını yapmış,
Tüm yaşantısını uçakların kabul edeceği ağırlıklara indirgemeye çalışıyor.
Bir kısmı bir mesai gibi ölmeye
Ve  hepsi yaşamaya çalışmaya devam ediyor.

Bir toplum bir ülkeyi boşaltıyor
Bir toplum bir ülkede yaşamaya çalıştıkça ölüyor.

Şimdi, ‘böyle bir şimdi’ işte bunca yarayla.
Ve bir de kur(tar)mamız gereken gelecekler var daha...

Huzur

Hep aklındaymış ama
Hiç tutunmamış varlığının olasılığına.
Şüphesi bu yüzdenmiş
Hüznü ve neşesi kimi zaman da.
Ormanın ortasında sıcak bir duş yapmış;
Bir volkanın biraz altında,
Bir volkanik gölün biraz üzerinde,
Bulutlarla sonsuzlaşmış bir volkana karşı.
Ucundan tutmuş ve
Tüm geçmişini sallamış.
Garip, parıltılı tozlar saçılmış göldeki güneş yansımasında.
Sözün ve sessizliğin değerlerinin bilindiği yerde
Koca bir huzur açarmış.

Pembe Göl

Birilerini inandırmak için önce
Kendini kandırmanın önemini bildiğinden,
Güleryüzünü
Ve saçılasıca umutlarını hiç bırakmamış bir kenara.

Ancak zamanı gelip de
Boş bir park bulduğunda;
Güneşin boyadığı yaprakları kızıla,
Oturmuş
Gözlüklerini indirmiş suratına
Ve tüm biriktirdiklerini başlamış ağlamaya.

Islanmış ağaçlar
Ve yapraklar ıslanmış usulca.
Öyle içten sırılsıklam olunca ortalık
Dayanamamış,
Ağaçların kabukları kabarmış
Ayrılmışlar gövdelerinden; hüzünden
Gözyaşlarına yapışıp akmışlar sokaklara.

Kuru bir kente böyle bırakmış hüznünü işte;
Pembe bir göl ile.

Yolda olmak


Yolda olmanın evde olmak olduğu zamanlar.
Etrafta ölü bir köpek görüyorum.
Küçük kız çocuklarına şapşal bir gülümseme yolluyorum,
İlgileri dağılıyor,
Ölü köpeği görmüyorlar.
Bunca kalabalıkken birlikte olamama sebebimiz
Yolda olmaktan olmalı.
Yolda olmak evde olmak demek.
İçimde birer çiçek gibi baktığım kasvet ve umutlarımla
Selamlıyorum dünyayı.
Kimi vakit yalnızlığımın ortasından ikiye ayrılıyor,
Kalabalık oluyorum.
Yolda olmak, evde olmak demek.

Meşgale

Çok meşgulüm acılarımla, yalnızlığımla
Yatağımda beraber uyuduğum kelimelerim
Ve onları kimi zaman dökemediğim kağıtlarım
Ve dünyevi dertlerim, insansı tasalarım ve yaşama dair
Bir rüzgar çıksa da havalansalar diye bekleyen umutlarımla
Uçurtmaların ucunda.
Aşık olacak yerim yok.

Yarasa


Çok kaşındı sırtım
Sert uzun cadı tırnaklarımla haşince kazıdım.
Yaşadığım ormandakiler o sıralar bende bir karaltı görmeye başladı
Midemin içinde garip bir deliğin açıldığı o korkunç son gece
Soğuk terlerin, çıkıp inen ateşlerin, hayal meyal korkunç düşlerin ardından
Yarasa kanatlarım yırttı ve çıktı arkamdan.
Bir süredir aynı yuvada barındığım hışırtıların
Kara sahiplerini de öğrenmiş oldum böylelikle.
Göğsüme, tam nefes aldığım yerin en içine bir yusufçuk yapıştırdım
Her gün beslesin, beslesin ve sevsin güzel yarasamı diye.

Güneş

Günlere karanlıkta açıyorum gözlerimi
Gözlerim en iyi alacakaranlıkta görsün istiyorum
Ben gölgelerden geliyorum, ben gölgeleri biliyorum.
Işığın, sonsuz ışığın pek anlamı yok bana gölgesi yoksa
Kör oluyorum ihtişamıyla.
Ben gölgelerden geliyorum
Söylemesem de sen hissediyorsun;
Ben sana uzak toprakları, tanımadığın insanları, unuttuğun acıları, hiç duymadığın şarkıları ve çığlıkları bir arada getiriyorum
Ben sana güneşin doğuşunu ve batışını beraber getiriyorum.
Ben sana doğsa da batsa da güneşin güneş olduğunu, hep orada olduğunu
Ve onun için doğuş ya da batışın olmadığını hatırlatmaya çalışıyorum.