60-40


Sorgunun ilk silik kisvesi
Şaibeli bir otuzbirdi.

Beyazları 60 derecede yıka,
Bir damla çamaşır suyu damlat 1. yıkamaya.

Dünyayı tümden dışarda bırak.
Titresin yer ayaklarının altında.
Barkot, bandrol, tanım, sınır; çizilmiş durumda
Filizlenen bir maydanoz daha özgür senden şu anda.

Renklileri 40 derecede yıka
Renkleri solmuş olmaz çıktığında.
Yünlülerse küçülmesin diye, daha da düşük sıcaklıkta.

İniyor çıkıyor
İniyor çıkıyor sürekli olarak.
Sonuçta dünya da böyle dönüyor.
İstersen hepsini dışarda bırak.
Hem sensiz yapar
Hem de ne sensiz.

Üzerinde çalışır halde bir saç kurutma makinesi bırak makinenin, evden çıkarken.
Bir hastaneye git ve yüksek dozda morfin bastır.
Ağaçlara bakarak uyu saatlerce.
Ağlayarak uyan.
Sokakta bir bira aç.
İç.
İçinden çıkan parçalar bir labaratuar çöplüğünde.

Döndüğünde tüm gürültüler eve çökmüş
Tüm damarlar sana.

Renklileri 40’la, beyazları 60’la, yünlüleri daha da düşük sıcaklıkta yıka.
Saç kurutma makinesini ise hep en yüksek sıcaklıkta aç,
Saçlarını yaksın.
Kafanı da.
Üzerinde bıraktığın makinayı da.

Solgunluğunun ilk silik kisvesi
Hafızan olsun.
Ve sonuncusu sözlerin.

Kaymak tutmuş beyin;
Kaynama sıcaklığında,
Ocakta.
Haziranda.

Ütüye gerek kalmaz düzeltip asarsan askılara.
Renk skalasını da unutma.

Hafızanın rötarlı kisveleri
Düzenbaz ruhunun kazandığı.

Makineleri açık bırak.
Evden kaç.
Isınsın ev.
Uyuş sen;
Sökülürken için.
Ve ağaçlara ağla.

Pişmanlığın son kisvesi
Henüz keşfedilmemiş bir suretti.
Şerle ezilmiş bir masumiyet şarkısı;
Dölü ormanın ruhuna titremiş.

Yeşersin
Ama açmasın hiç çiçeklerin.
Beyazlar 60’la, renkliler 40’ta.
Yumuşatıcıyıysa lütfen unutma.
Güzel koksun kuruyunca.

topuksuz diken


Topuksuz bir diken gibi düş şimdi tüm yollara
Işıklar yalarken duvarların göğüs arasını,
Minyatür aslanlar miyavlarken etrafta
Tiz sessizlikler kavrar belini;
Bükülmüşün.

Bulutlarla sevişmeyi hayal ediyor saçlarım
Kabus gibi hayatlar tüketiyoruz.
Gülümseyen cesetlere dönüştük.
Ve varlığımızı kucakladık zamanla,
Şimdi sevmeye başlıyoruz kendimizi.

Baharlar döküldü yıllar içinde
Serin sular aktı kıyılarda
Tenler yandı
Güneşin rengi boyadı yüzleri.

Şimdi hatıralar mastürbasyonu akıyor ellerimizden
Kokusunu çalıyor çiçeklerin
Hasarlı bilekler ve yüzleri dökülmüş sinekler
Pervasız tavırlar
Ve güneş
Ve yine
Ve hala

Sonsuzluk bulutlarda
Ve saçlarımı tarayacağım onlarla

Tökezlemiş birer aşk hikayesiyiz tanrının dudaklarında
Zaman kabuğu düşük birer yara dizlerimizde.

kokusu


Peşin düşümcülük.
Kabil habil ve babil rotası şaşmış çöllerde
Mimozaçmış ortasında
Köpek kokusu kol altlarında
Ve ölümsüz pembe birayı gördüler göğün yüzünde.
Tepeleme dolu
Bilinçaltı pirinç dolu.

Altın bakireyi çek çek içine içinde ispan tütünü.
Kaf am karmaşık bir kağ dölü.

Sonsuzluğun çöplüğünü hayal etmeye çalış bir kez
Seslerin yansıdığı duvarı
Tüm hepsini düşüneceğini
En kokuşmuş halleri
En güzel hislerinin de
Hani herşey eskir, çürür ve başka bir şey e dönüşür ya sonunda
Korkmak yakışmaz aslımıza..

Her ne yapıyorsan,  devam etmen için bir nedene ihtiyacın olur ya diye:
“ iyi hissettiriyorsun ”

ilk hem


Yeşil dişli sarı dişli insanlarla konuşmak zorundaydım
Bir tanesinin sekiz leşi varmış.
Halimizden memnunuz sonuçta.
Ne o çocuk
Ne ben kız.

Her tümden sessizliğin
Ve üzerine
Tüm kocaman sesleriyle
-hem krallıklar yıkan hem yenilerini kurarcasına-
Ve tüm geçmiş aşklar açık birer yarayken henüz yerin yüzünde
Herşey hem çok güzel
Hem çok kaçınılmaz gülüşün.